top of page
WhatsApp Image 2022-09-12 at 10.44.33.jpeg

Baha Sadık Akıner

YaÅŸar Kemal

Yayınlanma Tarihi : 6 Ekim 2022

Yazıyı Değerlendirin
KötüFena DeğilİyiHarikaMuhteşem

Anlıyorum deme bana!

Anlayabilir misin hissettiklerimi?

Bakabilir misin hayata benim gözlerimden?

Sığdırabilir misin otuz iki seneyi beş dakikaya?

Çözebilir misin beynimin gizemini?

Silebilir misin unutmak istediklerimi?

Senin için yanlış olan deÄŸer yargılarımı,

Değiştirebilir misin anlayacağın şekilde?

Bir gülüÅŸün kıymetini bilebilir misin?

Sevgilimin dudaklarındaki;

Ruhumda kopan fırtınaları,

Canlandırabilir misin hayâlinde?

YaÅŸayabilir misin aynı acı ve üzüntülerimi,

Delice düÅŸlerimi sorgulayabilir misin içinde?

Boşuna anlıyorum deme bana!

Ä°ç içe yaÅŸadığım bunca seneye raÄŸmen,

Kendimi ben bile anlayamadım daha...

*****

Gün, YaÅŸar KEMÂL dostlar. Gün, Usta. YaÅŸar KEMÂL, tam 99 yaşında…

Tam da doÄŸum gününde; yaptıkları, dokunuÅŸlarıyla, üretimleri ve destanlarıyla anmalı Usta’yı, anlamaya çalışmalı, hatırlamalı, hatırlatmalı...

Nasıl anlatmalı Usta'yı bilmem?

Yeter mi ki; bir köÅŸe, bir kâğıt, bir kalem?

*****

6 Ekim 1923'te; Çukurova'nın sarı sıcağı henüz ovayı yeni yeni terk etmiÅŸken, serin ve dingin bir Çukurova sabahında, Osmaniye'nin Hemite ilçesinde, hangi ebe doÄŸurttu bilmem, çiftçi Sadık Efendi'den oldu, Nigâr Hanım'dan doÄŸdu Kemâl Sadık GÖKÇELÄ°...

Evet, asıl adı Kemâl Sadık GÖKÇELÄ°'dir...

Sonrasında bir röportajda, çocukluÄŸunu ve nereden geldiklerini ÅŸöyle anlatır YaÅŸar KEMÂL:

"Babam ile anam DoÄŸu Anadolu'dan. 1915'te Rus ordusu Van'ı iÅŸgal edince, oradan bir buçuk yılda Çukurova'ya gelerek bu köye yerleÅŸmiÅŸler. Köyde bizimkilerden baÅŸka Kürtçe konuÅŸan hiç kimse yoktu. Ben kendimi bildiÄŸimde Kürtçe sadece bizim evde konuÅŸuluyordu...

Ben doÄŸduÄŸumda babam çok yaÅŸlı, belki elli yaşın üstündeydi. Anam da on yedisinde, çok gençti. Evde babamın bir kardeÅŸi, onun karısı, bir de akrabaları olan bir genç kız vardı...

Amcamın karısının bir elini, Van'da bir top gülle parçası almış götürmüÅŸtü. Aile, bir bey ailesiydi. Ailenin mensup olduÄŸu Luvan aÅŸiretinin son beyi Gulihan Bey, babamın amcasıydı..."

*****

Henüz 5 yaşındaydı Kemâl Sadık; henüz 5 yaşında ve gözlerinin önünde, babası Çiftçi Sadık Efendi'yi camide öldürdüler...

Henüz 5 yaşındaydı, büyüdü YaÅŸar KEMÂL...

Bilir misiniz dostlar; böyle böyle büyür, itinayla incitilmiÅŸ yitik yürekler...

O günü de ÅŸöyle anlatır:

"Camide birlikteydik babamla. Birlikte namaz kılıyorduk. Geldi biri hançerledi babamı. Sırtından. Oracıkta. Sesi bile çıkmadı babamın. Hiç düÅŸünmeden. Oracıkta hançeri soktu bir anda babamın sırtına...

O gece bildim ben, 'Bir gece ne kadar uzun olabilir' diye. O gece öÄŸrendim. Sabaha kadar "yüreÄŸim yanıyor" diye diye aÄŸladım. Ardından da kekeme oldum ve on iki yaşıma kadar zor konuÅŸtum...

Yalnız türkü söylerken kekemeliÄŸim geçiyordu. Kitap okurken de, okuryazar olduktan sonra da hiç kekelemedim. On iki yaşımdan sonra da kekemeliÄŸim geçti..."

O gün babasının sırtını hançerleyerek öldürdüler YaÅŸar KEMÂL'in ve böylece; bir yazın Usta'sının daha ilk acısı, artık hayatı boyunca sebep aramaksızın, yapılan haksızlıklara, zulümlere, savaÅŸlara kederlenecek de yazacak, puÅŸtla, arsızla mücadele edecek de yazacak hassas yüreÄŸine iÅŸlemiÅŸti...

Hem de en acıtan yerinden, babasızlığından...

*****

Ä°lkokulu Adana'nın Burhanlı köy okulunda tamamladı. Bir yandan da çeÅŸitli iÅŸlerde çalışıyordu. Kolay mı babasızlık, çeken bilir. Kolay mı yokluk, parasızlık?

Bu bir, karnını doyurmaya çalışan insanların geçim hâlidir...

Hayat mı?

Herkes farklı telaÅŸlarda dostlar. Kimisi ununu ekmek etme derdinde. EkmeÄŸi katık. Kimisi; zevkte, sefada, uçaklarda, gökyüzünde… Oradan biz aÅŸağıdakilere bakıp bakıp...

Hayat dostlar; var mı bir sonrakini bilmem ama bu hayat, kocaman bir haksızlıklar silsilesi. Bunu kim değiştirebilir ki?

*****

1939'da, henüz 16 yaşındayken; ilk Åžiir'i "Seyhan", Adana Halkevi dergisi olan "GörüÅŸler"de yayımlandı...

Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine baÅŸladı YaÅŸar KEMÂL...

Ve 20 yaşında henüz; Çukurova ve Toroslar'dan, bizzat kendi yaÅŸadığı acıları ve acılardan arta kalan ağıtları derledi de, ilk kitabı "Ağıtlar"ı yayımladı...

1944 yılında, ilk hikâyesi "Pis Hikâye" geldi ardından...

1940'larda Adana'da çıkan Çığ dergisi çevresinde; Pertev Naili BORATAV, Nurullah ATAÇ, Güzin DÄ°NO gibi isimlerle tanıştı...

Özellikle Abidin DÄ°NO'nun aÄŸabeyi Arif DÄ°NO'yla dostluÄŸu; O'nun düÅŸün ve yazın dünyasının geliÅŸimini önemli bir ölçüde etkilemiÅŸtir...

Yazılarını kendi adıyla, Kemal Sadık GÖKÇELÄ° adıyla yayınlarken, 1951 yılında Fıkra ve Röportaj Yazarı olarak girdiÄŸi Cumhuriyet'te YaÅŸar KEMÂL adını kullanmaya baÅŸladı...

1952'de, 22 öyküden oluÅŸan "Sarı Sıcak"ı yayınladı...

YaÅŸar KEMÂL; sadelik ve dürüstlüÄŸün ele alındığı ve insanın belleÄŸine kazınan bu kitabında, yalın ve çarpıcı bir ÅŸekilde köylülerin kendi dilini kullandı...

“Gözleri donuverdi. Baktım ses soluk yok. Çocuk kucağında. GüneÅŸ tepeme iÅŸlemiÅŸ. Bir hoÅŸ oldum. Gerisini bilmiyorum...

Kendime geldim ki ne göreyim, tozun toprağın içine belenmiÅŸim. Her yanım sızlıyor. Atı, arabayı koydunsa bul. SeÄŸirttim ÅŸimdi sarı sıcağın altında…

Beygirler, dedim, ya götürüp bir dereden yuvarladılarsa? Dirisi gün görmedi. Ölüsü, dedim, ölüsü olmasın irezil...”

*****

Veeee Ä°nce Memed...

Bir roman değil sadece, bir destan aynı zamanda...

1947 yılında yazmaya baÅŸladığı; 4 ciltten oluÅŸan ve 29 yılda tamamlanan, 29 yıllık yaÅŸamının hikâyesi aynı zamanda...

Türk Edebiyatı’nın baÅŸyapıtı...

Usta; bu başyapıtta sadece roman dilini kullanmamış, başka dil ustalıkları da katarak, adeta yeni bir dil yaratmıştır...

Bu baÅŸyapıt, baÅŸka bir yönüyle de; yazarının bizzat içinde yaÅŸadığı ve yarattığı karakterlerin, kendisinden büyük olması bakımından da bir ilktir...

“GörüÅŸ sahası ne kadar dar olursa olsun, insan muhayyilesi geniÅŸtir. DeÄŸirmenoluk Köyü'nden baÅŸka; hiçbir yere çıkmamış bir insanın bile, geniÅŸ bir hayâl dünyası mevcuttur...

Yıldızların ötelerine kadar uzanabilir. Hiçbir yer bulamazsa Kaf Dağı'nın arkasına kadar gider. O da olmazsa, düÅŸlerinde yaÅŸadığı yer baÅŸkalaşır. CennetleÅŸir...

KonuÅŸan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuÅŸmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir...”

*****

Aynı yıl, 1955'te, "Teneke"yi yayınlar YaÅŸar KEMÂL...

Bir Anadolu kasabasında; çeltikçi aÄŸaların ektikleri çeltik, sıtmaya neden olur. Ä°dealist genç kaymakamın, halk adına aÄŸalarla mücadelesini anlatır roman...

Kaymakam; ardından teneke çalınarak sürülür ya, adı oradan gelir...

“Böyle üst üste gelen olaylar, kaymakamı iyice sarsmış, zayıflatmıştı. Yüzü sapsarı, her zaman düÅŸünceli, yorgun, kırılmış, kederliydi. Ä°nce dudakları daha da incelmiÅŸ, keskin bir bıçağın aÄŸzına dönmüÅŸtü. Gözleri pırıltı içindeydi. Saçlarını sinirli sinirli arkaya doÄŸru atıyordu. Artık tek inandığı insan Resul Efendi'ydi. Baba gibi seviyordu O'nu. O da O'nu koruyordu...

Kasabadaki dedikoduları, hakkındaki iÄŸrenç ÅŸayiaları, plânları günü gününe duyuruyordu. Bir ay içinde, bir ömürde öÄŸrenilebileceklerin hepsini öÄŸrenmiÅŸ gibiydi. Hele ÅŸu son günler…

Köylerde, köylülerle yatmıştı. BitlenmiÅŸti. Doktorun muayenehanesi önünde kuyruk olmuÅŸ, daireye gitmeden önce hastalarla konuÅŸuyordu her sabah. Nasıl yalan söylenir, dalavere yapılır. Ruhsat almak için nasıl dolaplar çevrilir; hepsini, hepsini öÄŸrenmiÅŸti...”

**********

YaÅŸar KEMÂL; "Orta Direk", "Yer Demir Gök Bakır", "Ölmez Otu" romanlarından oluÅŸan, "Dağın Öte Yüzü Üçlemesi" adını verdiÄŸi üçlemesinde, yalak köylülerinin yaklaşık 13 aylık bir süreyi kapsayan yaÅŸam mücadelelerini anlatır...

"Orta Direk"i 1960'da yayınlar. Romanda, köylülerin yaz sonunda pamuk toplamak için Çukurova’ya gidiÅŸleri anlatılır...

YaÅŸar KEMÂL; bu üçleme için, “çok ağır, çok zor koÅŸullar içinde yaÅŸayan; sonsuz bir direniÅŸle yaÅŸamını sürdüren insanların hikâyesidir.” der...

“Halil Emmi! Daha kaç gün kaldı senin döngele turnalarının gelmesine? Ä°t dölü. Adam deÄŸil ki Mollanın oÄŸlu. Yayvan yayvan güler. Pis. Sırıtkan. Yolunu deÄŸiÅŸtirdi, baÅŸka, uzun bir yola saptı...

Ä°yice kocadım mı ola? Seksenini de geçmiÅŸ olacağım Allalem...”

*****

Ve üçlemenin ikincisi, "Yer Demir Gök Bakır"…

Zülfü LÄ°VANELÄ°'nin filmini de yaptığı, muhteÅŸem eseri 1963 yılında yayımlar...

YaÅŸar KEMAL; "Dağın Öte Yüzü Üçlemesi" adını verdiÄŸi bu üçlemede, kurguda ve anlatımda yeni teknikler dener...

"Yer Demir Gök Bakır"da ise; köylülerin Adil Efendi’ye olan borçlarını ödeyemeyecek olmalarının onlarda yarattığı korku ve bu durumdan kurtulmak için, ermiÅŸe döndürdükleri TaÅŸbaÅŸ’ın öyküsü anlatılır...

Bu romanın "Orta Direk"ten farkı; anlatıcının taraf tutarak ve kendi düÅŸüncelerini rahatlıkla ifade ederek, okuru yönlendirmeye çalışmasıdır...

“O mavi kuÅŸtan, yanardöner kuÅŸtan… Hani; su kıyılarındaki yarları yılan deliÄŸi gibi deler, çok derinlere kadar deler, taa dibine, toprağın altına gider, oraya yuvasını yapar ya. Yuvalarının aÄŸzında da her zaman bir çiçek biter. Ya bir yoÄŸurt çiçeÄŸi, ya bir pampal, ya ağınaÄŸacı çiçeÄŸi, ya da bir su püreni. O kuÅŸ çiçeksiz edemez, iÅŸte o kuÅŸtan bir tane tutmalı...”

*****

Üçlemenin sonuncusu, "Ölmez Otu"; 1968 yılında, Ant Yayınları'ndan çıkar...

"AÄŸrı Dağı Efsanesi" ise, 1970 yılında yayınlanır. "AÄŸrı Dağı Efsanesi", Ahmet ve Gülbahar arasındaki AÅŸk'ı anlatır...

Eser; ürpertici bir üslup, pürüzsüz bir kurgu, etkileyici ve güçlü karakterleri ile bir AÅŸk Destanıdır...

Bu romanında; YaÅŸar KEMÂL, insan psikolojisinin derinliklerine iner...

“Gülbahar orta boylu, dolgundu. Duru, açık bir teni vardı. BuÄŸday benizliydi. O, kız kardeÅŸlerinden baÅŸka türlüydü...

AÄŸrı Dağı kadınları gibi üst üste dökmeli fistanlar giyer, saçlarını kırk örgü yapardı. Gerdanlığı altındı. Ayak bileklerine AÄŸrı Dağı kadınları gibi; altın, inci, zümrüt halhallar takardı...

Çok zekiydi. Az konuÅŸur, hep inceden gülerdi...

Öteki kardeÅŸleri erkek olsun, kız olsun; saraydan çok az dışarı çıkar, çok az halkın arasına katılırlardı. Gülbahar böyle deÄŸildi. O, hep halkın arasındaydı...”

*****

"Ağrı Dağı Efsanesi"ni, 1971'de yayınladığı "Binboğalar Efsanesi" takip eder...

YaÅŸar KEMÂL; "BinboÄŸalar Efsanesi"ni, Çukurova’da tükenen bir yörük obasının yaÅŸadıklarından esinlenerek yazmıştır. Ve bu efsane için ÅŸöyle der:

“BoÄŸa, Çukurova Türkmen'lerinde döl bereketi anlamına gelir. Bir de bizim Toros DaÄŸları’nın adı BinboÄŸa DaÄŸları’dır. Toroslara, Toros dendiÄŸini ÅŸehirde duydum...”

*****

Anadolu'nun Homeros'u için; yeni bir üçleme vakti, gelmiÅŸ de geçmiÅŸtir bile. Yeni üçlemenin ismini de, "Akça Sazın AÄŸaları üçlemesi" koymuÅŸtur...

Üçlemenin ilki; "Demirciler Çarşısı Cinayeti"ni 1974 yılında, "Yusufçuk Yusuf"u 1975'te, "Yılanı Öldürseler"i ise 1976 yılında yayınlar YaÅŸar KEMÂL...

1978 yılında; "KuÅŸlar Da Gitti" romanıyla, her zamankinden farklı bir üretim yapar YaÅŸar KEMÂL...

Konusu Ä°stanbul Florya’da geçen bu kısa roman, YaÅŸar KEMÂL’in diÄŸer romanlarından bir hayli farklıdır. Okurları arasında farklı bir yere sahip olan bu roman, Usta'nın sade ve etkileyici anlatımıyla insanın içine iÅŸler...

Florya’da kuÅŸ tutan ve bunları azatlık olarak satan çocukların öyküsünü anlatır kitap...

“- Ä°nsanlık öldü mü, dedim.

- Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde.

- Nerede kaldı acaba?

Mahmut'un yüzü bir an sevinç ışığında ÅŸakıdı. Ä°nsanlık; belki Mahmut'un bu ağız dolusu gülücüÄŸünde, yürek dolusu sevincindedir, kim bilir?

"Belki kuÅŸlarda gitti!" dedi Mahmut...

Sonra hiç konuÅŸmadık. KuÅŸlar da gitti, kuÅŸlarla birlikte de. Ne olacak ÅŸimdi, kuÅŸlar da gitti!...”

*****

1980 yılında yeni bir üçleme baÅŸlar yine Usta için... "Kimsecik Üçlemesi"...

1980 yılında yayınladığı "YaÄŸmurcuk KuÅŸu" ilkidir üçlemenin. 1985 yılında "Kale Kapısı" ve 1991 yılında "Kanın Sesi"yle tamamlanır. Usta'nın bu üçlemesi, çok'ça otobiyografik öÄŸeler taşır...

Babası gözleri önünde öldürülen çocuk Mustafa’nın; intikam alma hikâyesi deÄŸil, insanın özündeki korku duygusunu açığa çıkmasıdır...

“Bu aÄŸacın ÅŸakır ÅŸakır kanadığını, ilk olarak Mustafa gördü. Bütün çocuklara; korkarak, gözleri büyüyerek usul usul anlattı. Sonra çocuklar, geceler boyunca aÄŸacı beklediler. Sonunda aÄŸacın bir pınar gibi kanadığını gördüler. Yaralı bir kurt gibi de, bü­tün yapraklarıyla birlikte inlediÄŸini duydular...

Sonradan köyün kadınları, arkasından da yaÅŸlıları - erkekleri; bu tansığı gördüler, duydular, tanık oldular…”

*****

BirçoÄŸu Çukurova'da geçen, sayılamayacak kadar çok üretimlerinden ve nice eserlerinden; 8’i tiyatro oyununa, 12’si sinemaya ve 2’si baleye uyarlanmıştır...

Ayrıca YaÅŸar KEMÂL'in senaryosunu yazdığı birçok da filmi vardır. Böyle dolu dolu; merkezinde "Ä°nsan" olan, "Özgürlük" ve "Barış" olan bol üretimli bir yaÅŸam...

*****

Tarih, 28 Åžubat 2015. Tir tir titreten garip bir Cuma ertesi, Pazar öncesi günü. Hani; yaÅŸam ertesi Usta için, ölüm öncesi…

Çoklu organ yetmezliÄŸinden yattığı, Ä°stanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde, doktoru Mehmet Akif KARAN, akÅŸama doÄŸru bir açıklama yapar:

"Çoklu organ yetmezliÄŸi vardı zaten. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle; kâlp, akciÄŸer ve diÄŸer organlar da etkilendi. Uzunca bir süredir yapay solunum desteÄŸi veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik..."

Bir çınar devrilir böylece...

Kolay mı? Yitip giden Anadolu’nun Homeros’udur…

Tam da kendi dediÄŸi gibi: O güzel insanlardan biri daha, o güzel atına binip gider...

Nasıl söyledin o cümleleri? Nasıl kurdun üst üste, YaÅŸar KEMÂL’in ölümüne baÄŸlayacak ÅŸekilde…  Kolay kolay denir mi bu doktor bey? MesleÄŸinizin cilveleri ya… YaÅŸar KEMÂL'in "ölüm" açıklaması; hiç söze, ağıza yakışır mı? Toprak incinmez mi arasına almasından... YaÅŸar KEMÂL bu, koca çınar… Anadolu'nun Homeros'u... Öyle bir anda demek de, kabullenmek de kolay mı?

**********

Arkasından; okumaya doyamadığımız birçok eseri ve ÅŸu yaşıma geldim, müsaadenizle yarım yüzyılı devirmek üzereyim, benim de kendime ÅŸiar edindiÄŸim vasiyeti kalır:

*Benim yazılarımı okuyan; katil olmasın, savaÅŸ düÅŸmanı olsun...

*Ä°nsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse, kimseyi aÅŸağılayamasın. Kimse, kimseyi asimile edemesin. Ä°nsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin...

*Benim yazılarımı okuyanlar bilsinler ki; bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuÅŸ gitmiÅŸtir...

*Benim yazılarımı okuyanlar, yoksullarla birlik olsunlar. Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır...

*Benim yazılarımı okuyanlar, cümle kötülüklerden arınsınlar...

*****

Usta'dan, YaÅŸar KEMÂL'den takdimimdir...

Ne kadarım kaldı bilmem, bilemem! Biliniz ki dostlar, canlar, arkadaÅŸlar, güzel insanlar; benim de vasiyetimdir...

6 yıl önce; yine bir 29'a baÄŸlanamayan, Åžubat'ın 28'inde kaybettik O'nu... Ä°ki binin 15'inde ayrıldı aramızdan... Ama andıkça, hatırladıkça, hatırlattıkça, muhteÅŸem yazıları ve düÅŸünceleriyle; yine yanımızda, yanı başımızda...

Minnet ve saygıyla...

YASAL BÄ°LGÄ° VE UYARI

Sitemizde yayınlanan makale, yazı ve yorumlar, yazarın kiÅŸisel görüÅŸünü temsil eder; makalemiz.com'un resmi görüÅŸü deÄŸildir. Makale, yazı ve görsellerin kullanımından kaynaklı her türlü hukukî ve cezaî sorumluluk yazarına aittir.

Her türlü ad, görsel ve içerik hakları makalemiz.com'a aittir. Herhangi bir metin ya da bölüm sitemizin izni olmadan alınamaz. Ä°çerikler, izinsiz ve ticari olarak herhangi bir ÅŸekilde kopyalanamaz, dağıtılamaz, deÄŸiÅŸtirilemez ve yayınlanamaz.

 

Sitedeki tüm harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Site ismi harici linklerin sorumluluÄŸunu almaz. Bu sitede yer alan reklamların yayınlanması dışında söz konusu reklam içeriÄŸi ve/veya reklam veren ile herhangi bir baÄŸlantısı, iÅŸbirliÄŸi ya da ortaklığı bulunmamaktadır. Reklam ve ilanlara konu mal ya da hizmet sunulması ile ilgili her türlü hukukî ve cezaî sorumluluk da reklam verene aittir.

makalemiz.com, yazarların gönderdiÄŸi yazıların tamamını ya da bir bölümünü yayınlayıp yayınlamamakta özgürdür.

bottom of page